-
1 dar
1.1) у́зкий в разн. знач., те́сныйdar ayakkabı — те́сная о́бувь
dar dingil mesafesi = dar hatlı —
dar elbise — те́сная оде́жда
dargeçit — дефиле́; тесни́на, уще́лье
dar hat — ж.-д. узкоколе́йка
dar hatlı — ж.-д. узкоколе́йный
dar manada — в у́зком смы́сле
dar sesli — лингв. у́зкий гла́сный [звук]
ağzı dar — с у́зким го́рлышком (о бутылке и т. п.)
2) ску́дный, ограни́ченныйdar bütçe — ску́дный бюдже́т
dar dirlik — бе́дность, нужда́
dargelirli — име́ющий незначи́тельный дохо́д
darzaman — ограни́ченное вре́мя
3) перен. убо́гий, ограни́ченный (о воображении и т. п.)dar düşünceli или dar fikirli — ограни́ченный, недалёкий
dar muhakeme — у́зкое сужде́ние
hayali dar — [челове́к] с убо́гим воображе́нием
4) стеснённый, затрудни́тельный (о положении и т. п.)- ı dara boğmak — а) [вос]по́льзоваться чьим-л. затрудни́тельным положе́нием; б) дави́ть, ока́зывать давле́ние на кого; торопи́ть кого
darda bulunmak — испы́тывать де́нежные (материа́льные) затрудне́ния
dara düşmek — пережива́ть тру́дности
dar a gelememek — не поддава́ться давле́нию, нажи́му (со стороны кого-л.)
dar a gelmek — а) спеши́ть, не име́ть вре́мени (доделать что-л.); б) быть вы́нужденным (сделать что-л.)
- ı dara getirmek — а) подгоня́ть, нажима́ть; брать за гло́тку; б) ста́вить в затрудни́тельное положе́ние
darda kalmak или darda olmak — а) оказа́ться в затрудни́тельном положе́нии; б) испы́тывать нужду́ (в деньгах и т. п.)
pek dar dayım — я совсе́м без де́нег; я сижу́ на мели́
2.с трудо́м, едва́, е́ле-е́ле -
2 dar ve düz elbise
n. sheath -
3 üstü dar altı geniş elbise
n. dirndl -
4 için
1. for: Mazlum sizin için bir hediye getirdi. Mazlum brought you a present. Bunu Şefika için yaptım. I did this for Şefika´s sake. Bu elbise Hamiyet için çok dar. This dress is too small for Hamiyet. Bunun için kaç para verdin? How much money did you pay for this? Sandalı bir saat için kiraladım. I rented the rowboat for an hour. O bizim için konuşur. He´ll speak for us. Sigara içmeyenler için ayrı bir bölüm yok mu? Isn´t there a separate section for nonsmokers? Benim bilet Londra için. My ticket´s for London. Allah aşkı için söyle! For God´s sake tell me! 2. in order to, for the purpose of: Unutmak için içer. He drinks in order to forget. Fadıla´ya o piyanoyu süs olarak kullansın diye değil, çalması için verdi. She gave Fadıla the piano to play, not to use as an ornament. 3. because, on account of, for, owing to: Kar yağdığı için gitmedik. We didn´t go because it was snowing. İşte onun için katılmam. So you see it´s for that reason I won´t join. 4. for, to, in (someone´s) opinion: Onun için çok mühimdi. It was very important to her. 5. about, concerning, with regard to (usually used with demek, düşünmek, or söylemek): Bu sözlük için ne düşünüyorsunuz? What do you think about this dictionary? Raşit için intihar etti diyorlar. They are saying that Raşit committed suicide. II. Sultan Mehmet için Fatih derler. They call Sultan Mehmet II ´´the Conqueror.´´ Nuriye için nasıl böyle bir şey söyleyebildi? How could he have said such a thing about Nuriye?
См. также в других словарях:
dar — 1. is., esk., Far. dār İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk Birleşik Sözler darağacı 2. sf. 1) İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı Dar elbise. Dar ev. 2) Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro… … Çağatay Osmanlı Sözlük
NEHNEHE — Dar kaftan, dar elbise … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KİSVET — Elbise. * Özel kıyâfet. * Yağlı güreş yapan pehlivanların giydikleri, meşinden ve dar paçalı olan pantolon. Kisbet … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
geniş — sf. 1) Eni çok olan, enli, vâsi Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu. P. Safa 2) Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi. O. C. Kaygılı 3) Bol (elbise) 4) Kapsamı büyük … Çağatay Osmanlı Sözlük
FERMENE — İşlemeli dar ve yuvarlak yanlı yelek. * Eskiden esnaf tabakasına mahsus elbise … Yeni Lügat Türkçe Sözlük